Merhaba, biz bir ekibiz ve adımız PROJX.
Bize merhaba demek için;

[email protected] . +902123257300
 

Yapay Zeka Çağında Bilginin Değişen Anlamı: Beden, Sezgi ve Verinin Ötesi

06 temmuz 2025
Yapay Zeka Çağında Bilginin Değişen Anlamı

Yapay Zeka Çağında Bilginin Değişen Anlamı: Beden, Sezgi ve Verinin Ötesi

Yapay zeka teknolojilerinin hızla geliştiği günümüzde, bilginin tanımı ve insani deneyimle ilişkisi yeniden şekilleniyor. Bu dönüşüm, sadece bireysel öğrenme süreçlerimizi değil, aynı zamanda kurumların işleyişini ve toplumun kültürel dokusunu da derinden etkiliyor. Bu makale, bilginin tarihsel yolculuğunu, felsefi temellerini ve yapay zeka çağındaki anlamını incelerken, bilginin sadece veriye indirgenemeyeceğini ve insan olmanın temel unsurlarını vurgulamaktadır.

Bilgi Rejiminin Dönüşümü: Duygulardan Algoritmalara

İnsanlık tarihinde bilgi, daima bütüncül bir deneyim olagelmiştir. Zihinsel süreçlerin yanı sıra, bedensel duyularımız, duygularımız ve çevremizle kurduğumuz bağlar, dünyayı anlamlandırmamızın temel taşlarıydı. Örneğin, ateşi kontrol etmeyi öğrenmek veya bir şifa yöntemini bulmak, teorik bilgiden ziyade, bedenin ve duyuların aktif katılımını gerektiren pratik deneyimlerdi.

Ancak modern dönemle birlikte bu anlayışta radikal bir değişim yaşandı. Sanayi devrimi ve dijitalleşme süreci, bilgiyi giderek daha çok ölçülebilirlik, standartlaşma ve hız kavramlarıyla eş anlamlı hale getirdi. Bilgi, bağlamından koparılarak veriye indirgendi ve bu, modern dünyanın "doğru" bilgiye yaklaşımını belirleyen en önemli kıstas oldu.

Günümüzde yapay zeka (YZ) bu dönüşümü yeni bir boyuta taşıyor. YZ'nin yükselişiyle birlikte bilgi, sadece erişim hızı veya miktarıyla tanımlanmıyor; bizzat doğası değişiyor. Bu yeni bilgi rejiminde:

  • Duyusal deneyimler arka plana itilirken, zihinsel olan kutsallaştırılıyor.
  • Veri, "gerçeğin" yerine geçiyor; bağlam ve deneyimin önemi azalıyor.
  • İlişkisel ve kişisel olmayan bilgi, "objektif" ve "tarafsız" olarak kabul ediliyor.

Sonuç olarak bilgi, hızlıca erişilen ancak giderek daha az hissedilen, daha az bağlama sahip bir forma bürünüyor. Bu durum, yalnızca bireysel öğrenme ve deneyimlerimizi değil, aynı zamanda kurumların karar alma süreçlerini ve insanın varoluşsal boyutunu da derinden etkileme potansiyeli taşıyor.

Heidegger'in 'Gestell' Kavramı ve Yapay Zeka

Alman filozof Martin Heidegger, teknolojiyi sadece bir araç olarak değil, dünyayı algılama biçimimizi kökten değiştiren bir güç olarak görüyordu. Onun Gestell (Çerçeveleme) kavramı, teknolojinin dünyayı, kontrol edilebilir ve yönetilebilir bir kaynak deposuna indirgeme eğilimini ifade eder. Bu bakış açısında, doğadan insana ve toplumsal ilişkilere kadar her şey, işlenebilir ve ölçülebilir birer kaynak haline gelir.

Yapay zeka teknolojileri, bu çerçeveyi daha da belirgin hale getirir. Sürekli toplanan veriler, yaşamın farklı alanlarını ölçülebilir hale getirir. İş dünyasındaki performans göstergeleri, eğitimdeki standart testler veya sağlık alanındaki ölçülebilir parametreler, karar süreçlerini kolaylaştırsa da, sezgi, bağlam ve deneyim gibi ölçülmesi zor olan unsurları göz ardı eder.

Heidegger'in uyarısı burada anlam kazanır: eğer teknolojiyi sadece işlerimizi kolaylaştıran bir araç olarak değil, gerçeği tanımlayan temel bir çerçeve olarak görmeye başlarsak, kendi varoluşumuzu da dar bir ölçülebilirlik perspektifine hapsetmiş oluruz. Gestell, sadece felsefi bir kavram olmanın ötesinde, yapay zeka çağındaki tartışmaları anlamak için kritik bir bakış açısı sunar.

Merleau-Ponty: Bedenin Bilgeliği ve Duygusal Zekanın Önemi

Heidegger'in teknoloji eleştirisine paralel olarak, Fransız filozof Maurice Merleau-Ponty, bilginin yalnızca zihinsel değil, aynı zamanda bedensel bir süreç olduğunu vurgular. Algının Fenomenolojisi adlı eserinde, bedenin pasif bir taşıyıcı olmadığını, aksine deneyimin temel kurucu unsuru olduğunu belirtir. Dünyayı algılayışımız, sadece düşüncelerimizle değil, duyularımız ve hareketlerimiz aracılığıyla da şekillenir.

Bu bakış açısı, günlük hayatımızda pek çok örnekle desteklenir:

  • Bir kişinin niyetini sadece sözlerinden değil, beden dilinden de anlayabiliriz.
  • Bir melodi duyduğumuzda, kelimelerden önce duygusal bir tepki verebiliriz.
  • Bir ses veya koku, bizi anında geçmişteki bir ana götürebilir.

Merleau-Ponty'ye göre, bu anlar bedenin derin bilgeliğini gösterir. Bilgi, sadece kavramsal değil, duyusal ve ilişkisel bir katılımın ürünüdür.

Ancak yapay zeka, bu boyutta organik olarak "bedensiz" çalışır. Büyük veri kümelerini analiz eder, örüntüler bulur ve olasılık hesapları yapar. Fakat bir bakıştaki duyguyu, bir sessizlikteki anlamı veya bir jestteki inceliği hissedemez. Yazarın da atıfta bulunduğu psikiyatrist Bessel van der Kolk'un ifadesiyle, "Beden kayıt tutar." Ancak yapay zekanın belleği böyle bir duyusal ve duygusal kayıt içermez. Merleau-Ponty'nin felsefesi, bilginin sadece veriye indirgenip indirgenemeyeceği sorusunu gündeme getirerek, yapay zeka çağındaki en önemli tartışmalardan birine ışık tutar.

Yapay Zekanın Sınırları ve İnsan Olmanın Anlamı

OpenAI CEO'su Sam Altman da yakın zamanda yaptığı bir söyleşide, yapay zekanın insan biyolojisinin evrimsel tarihinin yerini alamayacağını vurgulamıştır. İnsan bilişi, sadece mantıksal bir hesaplama değil, milyonlarca yıllık evrimsel süreçte sinir sistemi, duyusal algı, hafıza ve duyguların iç içe geçmesiyle oluşan biyolojik bir işlemleme sürecidir.

Bu biyolojik ve ilişkisel zeka, bir doktorun hastasının kaygısını hissetmesini, bir öğretmenin öğrencisinin özgüvenini fark etmesini veya bir liderin ekibinin ruh halini sezmesini sağlar. Bu beceriler, algoritmalar tarafından taklit edilemez, çünkü insan temasını vazgeçilmez kılan temel unsurlardır. Altman'a göre yapay zeka bu alanlarda destekleyici olabilir, ancak insanın yerini alamaz.

Yapay zekanın "bedensiz" doğası, birçok alanda somut olarak kendini gösterir:

  • Sağlık: Sadece sayısal verilere odaklanan algoritmalar, hastanın kendi hikayesini, duygularını ve deneyimlerini göz ardı edebilir.
  • Eğitim: Kişiselleştirilmiş öğrenme yazılımları öğrencinin hızını ve başarısını takip etse de, sınıftaki sosyal etkileşimleri ölçemez.
  • İş Dünyası: İşe alım algoritmaları CV'leri tarayarak uygun adayları belirleyebilir; ancak yaratıcılığı ve kriz anındaki dirayeti ölçemez.

Bu tablo, yapay zekanın güçlü yanlarını küçümsemek yerine, sınırlarını belirginleştirmek için önemlidir. Çünkü veriyle çalışan sistemler, ölçülemeyeni dışarıda bırakma eğilimindedir. Ölçülemeyenin değersizleşmesi ise bilgi anlayışımızı daraltarak, insanlığın zenginliğini ve karmaşıklığını gölgeleyebilir.

Geleceği Okumak: Trendlerin Ötesine Geçmek

Yapay zeka hakkındaki tartışmalar genellikle iki zıt kutup arasında sıkışıp kalır: "insanlığı yok edecek tehlike" veya "her derde deva bir çözüm." Bu yüzeysel söylemler, geleceği anlamak için yetersizdir. Oysa gelecek çalışmaları (futures studies) bize daha derin bir bakış açısı sunar. Bu disiplin, "ne olacak?" sorusundan ziyade, "neler olabilir?" ve "biz ne olmasını istiyoruz?" sorularına odaklanarak, belirsizlikle başa çıkma ve yaratıcı çözümler üretme becerimizi artırır.

Bu alandaki en önemli yöntemlerden biri, bilim insanı Sohail Inayatullah tarafından geliştirilen Nedensel Katmanlı Analiz (Causal Layered Analysis - CLA)'dır. CLA, bir konuyu sadece yüzeydeki trendler ve veriler üzerinden değil, aynı zamanda dilin, kültürün ve kolektif bilinçdışının derin yapıları üzerinden incelemeyi hedefler. Bu analiz, yapay zeka gibi karmaşık bir konuyu anlamlandırmak için hayati bir araçtır, çünkü bize yalnızca bugünkü durumu değil, aynı zamanda geleceğe dair varsayımlarımızı ve bu varsayımları şekillendiren görünmez anlatıları da sorgulama fırsatı verir.

Geleceği okumak, sadece teknolojinin hızına ayak uydurmak değil, aynı zamanda insan olmanın temel değerlerini koruyarak geleceğe yön verme yeteneğidir.